Olayları olduğu haliyle değerlendirebilmek için yorumlarımız önemli. Her sabah güne kahveyle uyanan biri için kahve çok hoş bir deneyimdir ama akşamları içince uykusu kaçan biri için kaçınması gereken ama arzu duyduğu bir nesne iken sevmeyen kişi için acı tat vermeyen alakasız bir içecektir.
Duyularımız sayesinde her an dünyayla temas halindeyiz ve onu algılıyoruz. Bu duyusal algılar, işlenerek ve yorumlanarak öznel algılarımıza dönüşüyor. Saf duyusal algı, algının daha nesnel kısmıdır. Duyusal algıları yorumlamamız ise özneldir.
Bir çok duyumu seviyorum sevmiyorumdan ibaret gibi düşünürüz. Oysa ki deneyimlerimiz öznel olumsuz yargılarımızdan bağımsızlaştırınca her şey farklı oluyor. O zaman sevmem ya da sevmememden bağımsız olarak bu bir kahve haline geliyor. Olayları olduğu haliyle görebilmek gözüyle baktığımızda yorumlama biçimimiz de değişiyor. Aslında hayatta yaşanan deneyimlerle nasıl temas ettiğimizi, onları nasıl karşıladığımızı fark etmek. Fark ettiklerimizi hoşa giden ya da gitmeyen fark etmeksizin sadece nasıl bir tutum içinde yorumladığımı da fark edebilmek. Deneyimin içinde kalmak. Kahveden bahsetmişken bir de onun hikayesinden bahsedelim. Kiminiz her gün içer, kimi uzak durur peki ya onun bir hikayesi var mıdır?
KAHVENİN HİKAYESİ
Kahvenin hikayesi 9. yüzyılda Etiyopyalı bir çobanın güttüğü keçiler tarafından keşfedilme hikayesidir. Kaldi isimli çoban, keçilerinin bir ağacın meyvelerini yedikten sonra daha hareketli olduklarını fark eder. Daha sonra Kaldi’nin içinde bir merak uyanır ve kendisi de bu meyvenin tadına bakmak ister.
Bunun üzerine ertesi gün o da keçilerle birlikte ağacın altına gider ve keçilerin yediği yeşil yapraklı ve kırmızı kabuklu meyveyi dener. Meyveyi yedikten sonra kendisinin de tıpkı keçiler gibi çok daha enerjik ve mutlu olduğunu fark eder.
Kaldi, yaşadığı mutluluğu içinde tutamaz ve koşarak Etiyopya’nın yerel manastırındaki keşişlere yaşadığı durumu anlatır. Daha sonra keşişler de meyvenin tadına bakar fakat beğenmedikleri için ateşe atarlar. Çünkü Kaldi’nin getirdiği meyvenin tadı onlara çok acı gelmiştir.
Fakat sonra bir şey olur ve meyveler ateşte kavrulurken etrafa güzel bir koku yayılır. Bu kez baş derviş kavrulan meyvelerden bir içecek yapar ve tadına bakar. Sonra sırasıyla bütün keşişler bu içeceği içer ve hepsi çok beğenir. İçtikleri içecek keşişlerin bütün gece uyumadan ayakta durmalarını sağlar, böylece gece boyunca birlikte dua ederler.
İçtikleri bu içeceğin etkisinden öyle memnun kalırlar ki “kahveh” olarak adlandırdıkları kahve bitkisinin ünü yavaş yavaş tüm Etiyopya halkına yayılır. Elbette zaman içinde halk arasında ağızdan ağıza dolaşır ve sonunda tüm Arap yarımadası bu nefis içecekten haberdar olur…
Keşfinden sonra ünü ilk olarak Arap yarımadasına ulaşan kahve, bu bölgede epey popüler hale gelmiştir. Öyle ki 15. yüzyılın başlarından itibaren Yemen’de kahve yetiştirilmeye başlanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarının genişlemesi ile Osmanlı halkı da kahveyle tanışmıştır. Hatta 15. yüzyılın sonlarına doğru dönemin Yemen Valisi kahve lezzetini Osmanlı Sarayı’na sunmuştur. Böylece tarihte ilk kez Yemen’den İstanbul’a kahve ticareti de başlamıştır.
Zamanla kahve, sarayın en önemli içeceklerinden biri haline gelmiş; kırk kişilik kahve ustaları tarafından pişirilmeye başlanmış, hatta saray çalışanlarına bu ekibi yöneten “kahveci başı” adlı bir rütbe de eklenmiştir. Öte yandan haremdeki cariyeler de incelikleriyle kahve yapımı hakkında dersler almışlardır.
Kahve tüketimi Osmanlı’da yalnızca saray halkı ile sınırlı kalmamış, evlerde de pişirilmeye başlanmıştır. Yine aynı dönemde halkın bir araya geldiği “qahveh khaneh” olarak adlandırılan kahvehaneler de kurulmuştur.
İlki 1550 yılında İstanbul’da kurulan bu kahvehanelerde önce ticaret yapan insanlar sonra da yerli halk toplanarak kahve eşliğinde önemli konuları tartışmaya başlamışlardır.
Sonraki yıllarda önce Avrupa sonra da Amerika’da yayılmaya başlayan kahve Dünya coğrafyasında pek çok farklı ülkenin en önemli kültürel öğelerinden biri olarak tüketilmeye başlamıştır.
Kahve tohumunun toprağa düşmesi ile başlayan üretim süreci, fincanlarımıza dolması ile son buluyor ve bu uzun yolculukta dünya genelinde milyonlarca insan istihdam ediliyor. Birileri topluyor, birileri paketliyor ve o paketleri birileri satışa sunuyor.
Kahve hiçbir zaman yalnızca bir kahve değildir. Kimileri için güne başlamanın ilk adımıdır. Bir araya gelen iki insanın sohbetine eşlik eder, yoğun çalışanlar sınava çalışanlar gecelere kadar çalışıp uyanık kalmak için kahve içerler beyin üzerinde sağladığı kafein uyanık tutar.
1 fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır bu topraklarda, 40 yıl hatır kadar emek vardır o yüzden. Dünyanın 4 bir yanına yayılmış karmaşık toplumsal ve ekonomik ilişkiler ağı ile yerkürenin en varlıklı ve en yoksul bölgelerini birbirine bağlar. Yemek üstüne içilen, elimize alıp içerken sahilde yürüten, buluşmaya niyet ettiren, uzun ve derin sohbetlere şahit olan kahve çekirdeği yeryüzünün çekirdeğidir. Kahve yalnızca kahve değildir.
Şimdi tüm bu bildiklerinizle birlikte bundan sonra içeceğiniz kahvenizden öyle bir yudum almanızı rica ediyorum sizlerden…..
Kokusuna bakın, hikayesini yolunu yolculuğunu düşünün…. Ve afiyet olsun.
Hayat algıların bize getirdiği duyumları bizim yorumlama biçimimiz ve hoşa giden anları keşfetmek de bu duyumların bir parçası.
Hoşa gitmeyen anları fark etmek kolaydır ancak hoşa gidenleri görmek zaman zaman zorlayıcı olabilir.
Bu hafta sizleri hoşa giden anları keşfetmeye davet ediyorum. Bizim için olumsuzu görme eğilimiz vardır. Dağınıklığı karışıklığı ya da başka şeyleri. Hiçbir gün tümüyle nahoş olamaz. En zorlayıcı durumların içinde bile hoş bir an olabilir. Kardelen gibi zorlayıcı kış koşulları altında filizlenir.
Bu nedenle siz de her kahvenizi anda ve burada içerken, hoşa giden her anı da deneyimleyin.
Bakın siz de neler oluyor, bu anı nasıl karşılıyor ve bu anı nasıl ödüllendiriyorsunuz?
Comments